31 Ocak 2017 Salı

Bir Minimalistin Pazar Temizliği

Minimalist olunca hiç temizlik yapmıyorsunuz, hiç ortalık karışmıyor, atılacak şey çıkmıyor gibi şehir efsanelerine rağbet etmeyin derim.

Elbette çok daha temiz kalıyor ortalık, çünkü yaşama alan açtığınız için, çarpıp kırıp dökeceğiniz eşyalarınız eksildiği için, yani etraf daha sakin olduğu için aslında her şey daha da çok gözünüze görünecektir. En ufak bir tozu bile göreceksiniz. İnanın.

Ortalık karışır, hem de nasıl karışır. Bir minimalist her şeyini yayar dökerse karışır, aldığını aldığı yere koymazsa elbette karışır. Bunu herkes gibi biz minimalistler de yaşarız. O nedenle hayattaki en büyük zevkim, yatmadan önce her şeyimi aldığım yerine koymak ve etrafı derli toplu görmek. Yanlış anlamayın, bu bir takıntı değil, titizlik falan da değil. O kadar güzel oluyor ve ortam huzur veriyor ki her şey derli toplu olunca. Eskiden zaten çok eşya, zaten her yer karışıyor toplasam bile diye, aldığımı aylarca yerine koymadan yaşayabiliyordum.

Minimalist olunca atılacak ne çıkacak ki demeyin. Öyle bir çıkıyor ki...

Fakat birazdan okuyacağınız tarz temizliği minimalist olma aşamalarını geçmeden denemenizi salık vermem. Yani önce kapsül gardırop ve diğer ev aşamalarını hallettikten sonra bu tarz temizlikler daha işe yarar.

Bir sonraki yazımı Kapsül gardırop sonrası minimalist olmak için atılması gereken adımlara ayıracağım...

Geçen Pazar günü evde vaktim vardı ve temizliğe girişeyim dedim Düşler Atölyesi'nde.

Önce kapsül gardırobumun dahil olanlar ve olmayanlar listesindeki her şeyi tek tek elden geçti. Haliyle ben mevsimlik değil, yıllık kapsül gardırop kullandığım için her şeyim elimin altında. Bu bana genelde kolaylık sağlıyor. Valizlere, kutulara konup kaldırılmış şeyleri sevmiyorum. Bir şeyler kutudaysa şayet onlar da derli toplu durmaları için, katlama metodları uygulanarak ve üstten bakıldığında içinde ne olduğunu görecek şekilde.

Kapsül gardıroptan dahil olmayanlar listesine aldığım kısımdan bir şeyler çıktı.

Bu kış çok soğuk geçiyor ve ben de o nedenle gerek evde gerek dışarıda giymek için bir sürü kalın çorap almıştım. Çorapların durduğu çekmeceyi elden geçirdiğimde gene bir sürü çorabı attığımı ama hala artık giyilemeyecek hale gelmiş birkaç tane çorabın orada durduğunu gördüm.  Fotoğrafta görüldüğü gibi 6 çift çorap artık işe yaramaz hale geldikleri için çöpe yollandılar.


Troia kazı t-shirtümü çok severek giydim yıllar yılı. Bedenime çok ama çok büyük gelen bu t-shirt son yıllarda evde giydiklerim listesinde yer aldığı için, kapsül gardırop sayısına dahil olanlardan değildi, belki de bu nedenle ve çok rahat olduğu için bugüne kadar giymeye devam ettim. Havalar ısınınca giyer miyim diye sordum kendime. Cevabım hayır oldu. Kendisiyle vedalaştım ve giysi kumbarasına attım.


Bu t-shirtü de Mardin'de bir mağazadan almıştım birkaç yıl önce. Çok güzel ve keyifli bir tasarım ama ben giymek istemediğimi, belki başkasını mutlu edebileceğini düşündüm. O da veda sonrası giysi kumbarasına gitti.


Vedaların en zoru... Kaç yıldır benimle bilmiyorum. Yıllar yılı hem evde hem dışarıda giydiğim bir ceket. Son yıllarda yalnızca evde giydiğim ve üniformam gibi olan ve inanılmaz derecede sevdiğim bir parça.  Ev kıyafetleri kategorisine girdiği için kapsül gardırop dahil olanlar listesinde değildi haliyle, o nedenle de kendisiyle vedalaşmayı habire erteliyordum. Artık tamir edilemeyecek vaziyete gelen kol ağızları ve paramparça olan dirsek bölümlerine rağmen, yün olmasa da (zaten vegan olduğum için yün kullanmam) çok ısıttığı için vedalaşmayacağım tek parça diyordum. Ama Pazar günü aniden kendisiyle ayrılmamız gerektiğini düşündüm. Çok zor oldu. Gülmeyin ama ağladım bile... Öpüp kokladım. Seninle şimdilik vedalaşıyoruz, gene karşıma çıkacaksın, başka bir şey olarak elbet dedim. Çok zorlandım onu ne yapmam gerektiği konusunda karar verene kadar. Ama o da sonunda giysi kumbarasına gitti. Belediyeden geldiklerinde isterlerse alıp tamir eder ve değerlendirirler, isterlerse de atarlar. Ben atamadım... Kıyamadım...


Yatak takımlarını da minimuma indirmiştim ve tabii bu durumda takımlar da bozulmaya başladı. Çok uzun yıllardır kullandığım bir nevresimin ve yastık kılıflarının artık pek de yumuşak olmadıklarını ve onların da yıllardır benimle olduklarını, bozulmadıklarını ama kullanmak istemediğimi fark ettim. Vedalaştık, giysi kumbarasına yollandılar onlar da...


Evrak konusunu daha önce de yazmıştım. Bende çok evrak vardır, arşivim çok büyüktür ama yine de nasıl oldu bilmiyorum, epeyce azalttım. Çoğunu dijital ortama taşıyıp yok ettim göz önünden. Gene böyle bir sona kalan evraklar kutusundan bazı belgeleri tarayıp dijital ortama taşımıştım Cumartesi günü, evrakları da Pazar günü çöpe yolladım.


İnanılmaz sayıda broşür çıktı bir kutumdan. Üstelik o kutuyu daha önce evrak düzenleme sırasında bayağı boşalttığımı hatırlıyorum. Fakat baktım da, bu broşürlerin hepsi lazım. Hepsi de turizm broşürleri. Tek tek ayırıp bir çantaya yerleştirdim ve hepsini ofise götürdüm, 5kilodan fazlaydı kesin, zor taşıdım ama taşıdım. Sonra orada beni bekleyen broşürlerle birleştirerek düzen yaptım, dosyalara, zarflara koydum. Onlar atılmadı, kullanılacakları yere gitmek için Düşler Atölyesi'nden çıktı.


Verimli bir Pazar temizliği oldu diyebilirim. Daha gene de yapılacak çok şey, ayrılacak ve belki atılacak, belki verilecek de çok şey var ama bu bile yine derin nefes almamı sağladı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder